Diyabet Cerrahisi

Diyabet cerrahisi ameliyatları kimlere uygulanır?

Bilindiği üzere iki ana tür diyabet hastalığı vardır. Biri, daha çok gençlerde görülen ve genetik kökeni bulunan Tip 1’dir. Diğeri ise erişkin gruplarda obezite ve hareketsizlik ile oluşan Tip 2 diyabettir. Tüm diyabet hastalarının yüzde 90’ı Tip 2, yüzde 10’u Tip 1’dir.

Tip 2 diyabet, mide-bağırsak sistemiyle doğrudan bağlantılıdır. Tip 2 diyabet tıbbi tedavisinde farklı tür ve özelliklerde ilaçlar kullanılmaktadır. İlaçlarla kontrol altına alınamayan hastalık seyirlerinde ise insülin enjeksiyonları ile tedavi uygulanmaktadır. Diyabet hastalarının dünya nüfusundaki oranının artması, kötü beslenme alışkanlıklarından vazgeçilmemesi ve hareketsiz yaşam tarzı yeni çözüm arayışlarını beraberinde getirmiştir. 2010’lu yıllardan itibaren diyabet tedavisi protokollerine uluslararası düzeyde diyabet cerrahisi veya metabolik cerrahi denilen yöntemler de eklenmiştir.

Bu açıklama ışığından özetele:

– Tip 2 diyabetikler,

– Tip 2 diyabetik olup, ilaçlar ve/veya insülinle kontrol edilemeyen, giderek daha fazla insülin ve ilaç kullanmak zorunda kalan hastalar bu cerrahi yöntemler için uygun hastalar olabilir.

Kaç çeşit diyabet cerrahisi ameliyatı vardır?

Uygulanan 10 farklı ameliyat çeşidi vardır. Ve bu ameliyat çeşitlerinin tamamında mide ve ince bağırsağa müdahale edilir. Transit bipartisyon, İleal interpozisyon Doudenal switch, SADI-S, Gastrik bypass gibi farklı yöntemler hasta uygunluğu ve ihtiyaçları doğrultusunda kullanılabilir.

Tip 2 Diyabetin cerrahi tedavisinde neden ince bağırsağa müdahale edilir ?

Hipokrat 2500 yıl öncesinde “Bütün hastalıklar bağırsakta başlar.”derken aslında günümüze çok güzel bir bilgi vermiştir.  Bağırsak sağlığı, vücut sağlığı için her şeydir.

Metabolik Cerrahide amaç hormonal düzenleme sağlamaktır. Bağırsaklarımızın son kısmında insülin duyarlılığını arttıran hormonlar, baş kısmında ise insülin direncini arttıran hormonlar bulunmaktadır. Günümüzde yoğun bir şekilde maruz kaldığımız işlenmiş, paketli ürünler, basit gıdalar bağırsaklarımızın son kısmına ulaşamadan sindirilip emilirler. Bu durumda insülin duyarlılığını arttıran yararlı hormonlar salgılanamaz.

Yapılan yer değişikliği işlemi ile (son kısmın en başa taşınması) besinlerin insülin duyarlılığını arttıran hormonlar ile karşılaşması sonucu vücutta üretilen fakat kullanılamayan insülin kullanabilir hale gelmektedir.

Tüm diyabet hastaları “Metabolik Cerrahi Ameliyatı” olabilir mi ?

Hayır, diyabet hastalığının Tip 1 ve Tip 2 olmak üzere iki çeşidi vardır. Tip 1 Diyabet vücutta hiç insülin üretilmemesi veya yok denecek kadar az insülin üretilmesidir. Tip 2 Diyabet ise vücutta üretilen mevcut insülinin kullanılamamasından kaynaklanır. Metabolik Cerrahi yalnızca Tip 2 Diyabet hastalarına uygulanmaktadır. Ameliyat için uygunluğunuz başta cerrahınız olmak üzere bir çok farklı branş (Endokrinoloji, Kardiyololoji, Göğüs Hastalıkları, Psikiyatri v.b.) doktorun raporu ile belirlenir.

Metabolik cerrahi ameliyatı olmak için kilolu mu olmak gerekir ?

Bu sorunun çok net cevabı “Hayır”dır. Yapılan işlem obezite cerrahisi değil, metabolik cerrahidir. Ameliyat kararı hastalarımızın kilolarından bağımsız olarak, insülin rezervine bakılarak verilir. Vücutta yeteri kadar insülin üretilmesi, ameliyat için gereklidir. Kilo fazlalığı, yalnızca ameliyat çeşidini belirler.

Vücudun açlık ve tokluk durumunda insülin üretebilme kapasitesi ve miktarıdır. Hastamızdan açlık kanı alırız, ardından “mix meal” adı da verilen özel bir kahvaltı veririz. Kahvaltıdan 1 saat sonra tokluk kanı alırız. Çıkan değerler sonucunda insülinin yeterli olup olmadığını anlar, ameliyat çeşidine karar veririz.

Metabolik cerrahi sadece Tip 2 diyabet hastalarına değil farklı metabolik hastalıklarda uygulanan ameliyatların tümünü kategorize etmek için yapılan bir tanımlamadır. Günümüzde halk tarafından Tip 2 diyabet hastalarına uygulanan cerrahi operasyonların tümüne diyabet cerrahisi, diyabet ameliyatı ya da şeker ameliyatı denmekte.

Ameliyata uygunluk kararının ardından, check–up işlemi dediğimiz, farklı dal doktorları tarafından görüş ve değerlendirme alırız. Bir gün süren işlemler sonucunda ameliyata engel olacak bir durum ile karşılaşılmazsa hemen ameliyat olabilirsiniz.

Metabolik sendrom, obeziteye bağlı gelişen, hipertansiyon, kolesterol, insülin direnci, tip 2 diyabet, uyku apnesi, non- alkolik karaciğer yağlanması, gut gibi hastalıkların bir arada bulunması durumudur.

Ameliyatın ardından sıvı ağırlıklı gıdalarla başlayıp, aşama aşama katı gıdalara geçiş süreci olur. Hastalarımız 6. haftanın ardından katı gıdaları tamamıyla tüketebilmektedir. Hastalarımız bu süreçte diyetisyenimiz ile sürekli iletişim halinde olup beslenme konusunda yönlendirme almaktadır.

Ameliyat ile hastalarımızı sağlıksız bir tablodan alıp, sağlıklı bir duruma getiririz. Sağlıklı bir birey halinde iken amaç; bu iyi durumun devam etmesini sağlamak olmalıdır. Bu sebeple daha küçük porsiyonlar halinde tüketilen gıdaların öncelikle vücut için iyileşme ve yenilemeyi sağlayacak yararlı gıdaların tercih edilmesi gerekmektedir. Sağlıklı beslenme yaşam tarzı haline getirildikten sonra diğer gıdalara da ara sıra yer verilmesinde hiçbir sakınca yoktur. Önemli olan miktarı ve sıklığıdır.

Bu sorunun da yanıtı kesinlikle “Hayır”dır. Ameliyat ile emilimi engelleyecek herhangi bir işlem yapılmaz. Hastalarımızın kısıtlı beslendikleri dönem olan ilk 3 ay boyunca vitamin almalarını öneririz. Üç ayın ardından yedikleri içerisindeki vitamin ve mineraller hastalarımıza yeterli gelmektedir.

Ameliyattan sonra ilk bir aylık sürede hastalarımıza yalnızca tempolarını kendilerine göre ayarladıkları spor amaçlı yürüyüşleri önermekteyiz. Birinci ayın ardından hastalarımız yüzebilir, bisiklet sürebilir, karın bölgelerini çok zorlamayacak şekilde egzersiz yapabilir. Üçüncü ayın ardından ise hastalarımız ağır egzersizlere yavaş yavaş başlayabilmektedir.

Ameliyat olduğunuz gün bile yudum yudum su içmeye başlamanızı isteriz. Vücudumuzun ¾’ünü su oluşturmaktadır ve yaşam için olmazsa olmazımızdır. Ameliyatlarımız ardından da gerek vücudun iyileşmesine destek olmak için, gerek yaşamsal faaliyetlerin sağlıklı şekilde devam etmesi için her geçen gün arttırarak 1. Aya kadar günde en az 1.5 litre su içmenizi isteriz. Sonrasında bu rakamın da üzerine çıkarak 2-2.5 litre su içmek hastalarımızın hedefi olmalıdır.